Tüm bildiklerinizi unutun: Camide alkış geleneğini Osmanlı başlattı

Türkçe ibadet… Ne çok konuşuldu tartışıldı. Eksik ve yanlışlarıyla elbet. Soner Yalçın, “Tağut- Kutsal Aldanışın Soyağacı”nda hasıraltı edilen, gizlenen gerçekleri yazdı. Mesela Türkçe ibadet tartışmalarının aslında Cumhuriyet döneminde değil de Osmanlı zamanında başladığını bilir misiniz?

“…Osmanlı’da ilk Türkçe ibadet tartışmaları 19. yüzyılda başladı. Öncüsü Ali Suavi (1839-1878) oldu. II. Abdülhamit döneminde Beyazıt Cami ve Ayasofya Cami kürsülerinde halka Türkçe hutbeler okudu. “Ulûm” gazetesinde “Lisan ve hatt-ı Turki” makalelerinde, namaz surelerinin Türkçeleştirilmesini, Türkçe namaz kılınmasını savundu. Referans kaynağı, İmam Ebu Hanife’nin “her milletin Kuran-ı kendi diline tercüme ederek ibadet edebileceği” fetvasıydı.”

Peki, Atatürk Türkçe ibadet konusunun da geçtiği “Dini Islahat Beyannamesi” ne neden karşı çıktı hatta kızdı? Kitapta ilgili bölüm şu:

“…19 Haziran 1928’te İlahiyat Fakültesi hocaları “Dini Islahat Beyannamesi” hazırladı. Dediler ki: “İbadet lisanı Türkçe olmalıdır. Ayetlerin, duaların, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istimal edilmelidir. Dönemin Vakit gazetesi 20-21 Haziran 1928 tarihlerinde “Dini Islahat Beyannamesi” metnini yayınladı. Ortalık karıştı. Atatürk çok kızdı. Mesele, Türkçe ibadet değildi! İlahiyat Fakültesi hocalarının bazı talepleri şaşırtıcıydı: Camilere sıralar konulsun. Camilere temiz ayakkabıyla girilsin. Camilerde musiki aletleri çalınsın”

Atatürk “Türk Devleti”ni kurarken dini dışarıda bırakmadı, içselleştirdi. Neden Sünni devlet? Bir alışkanlık mıydı? Ya da bir kod muydu tarihsel? “Tağut- Kutsal Aldanışın Soyağacı”nda bakın neler yazmış Soner Yalçın.

“…Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye, devlet-din ilişkisini Sünnilik üzerine inşa etti. Elmalılı Hamdi ile 1926 yılında Kuran çevrisi için sözleşmeye şu madde kondu: ‘İtikatta ehlisünnet ve amelde Hanefi mezhebine bağlı kalınmak üzere ayetlerin ihtiva ettiği, dini şeri, hukuki, içtimai ve ahlaki hükümler açıklanacak.”

Cami polemiklerimiz bitmez : ‘Camiler ahır yapıldı”, “Gezi’de camiler yakıldı’, ‘Camide içki içtiler” vs. Bakın kitapta bu konuyla ilgili bölümde neler var?

“… Örneğin, “bira içtiler” yalanının sürekli tekrarlandığı Dolmabahçe’deki Bezm-i Âlem Valide Sultan Cami, Nikogos Balyan tarafından 1853’de barok mimariyle inşa edildi. Ki barok üsluplu camilerin sayısı İstanbul’da hayli fazla. Cami tepesindeki kubbe formunun İslam ile hiç ilgisi yok. Mimariyi geçelim Karagöz Hacivat gölge oyununun Osmanlı döneminde camilerde de oynandığını bugün kaç kişi bilir? Mesela, İkinci Abdülhamit 1896’da çıkarttığı nizamnamesi, camide tiyatro- orta oyunu vs. oynanmasına değil kimi oyunların sansürlenmesine yönelikti.”

Camide alkışla uğurlama olur mu? Bir ara çok tartışıldı, peki bu geleneğimizde var mı? Kitapta bu konuyla ilgili bölümden de bir alıntı yapalım:

“…Bizim kültürümüzde camide “alkış” geleneği var. Şemsettin Sami, Kamûs-ı Türkî eserinde “alkış” terimini; “El çırparak bülendâvâz ile (yüksek sesle) bağırarak edilen takdîr ve tahsîn (değer verme, beğenip güzel bulma)”şeklinde açıkladı. Türk tarihinde “alkış” insanların; kendileri, yakınları ve sevdikleri için övgü, kutsama, iyilik dilemek amacıyla söyledikleri kalıplaşmış sözlerdi. Tanrı’ya seslenme idi. Sözlü kültür geleneğimizdi. Zamanla yazıya döküldü: 158 adet Türkçe mezar ve kaya taşlarından oluşan Yenisey Yazıtları’nda “alkış” var; övgü-kutsama-iyiliklerini sayma anlamında. Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lûgati’t-Türk sözlüğünde de “alkış”, övgü-dua olarak tanımladı. -“Ol begge alkış berdi.” Yani… “O beyi övdü”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir